her sözden haberdar,
kendinden başka.
sabahın altısı serinliği
bir yaz sabahı altısında, kapısı açık balkondan sızan ışıkla gelen kuş sesleri, yüzünün karanlıkta kalan parçasına karışır.
vakti gelir, suretlerimiz birbirine bakar-uyur.
geleceğin anısını anmak sabahın ilk ışığında
şimdi, dün için ağlamak yerine önümüzdeki kış için beklenir.
sevmek nedir; bu soru aldı beni götürdü, satamadı getirdi...
sevmek serin ve uzak, sabahın ilk ışığında sevmek
bilinmezin derinliği
bir yaz sabahında -aydınlanıyor yüzün beyaz- seni sevmek'e karışır.
bu sabah kahvaltısındaki psikolojik çıkarımım; anneciğimin, kardeşim ve ben çocukken gittiğimiz misafir evlerinde yiyip içeceklerimize karşımasının günümüzdeki yansıması olarak, sosyal ortamlarda kişisel bir kararsızlık eğiliminde olmamıza sebep olduğu yönündeydi. bu, sayılı birkaç şey arasındaki kararsızlık da değil; bu herhangi bir kararın net olarak olmayışı. çünkü her zaman, bizden daha iyi düşünecek, bizim adımıza düşünecek birilerinin oluşu; bizim karar verme fiilinden ehliyet almamamış olmamızın ta kendisi.Saatte yuzyirmi kilometre ile yel degirmenlerini izliyorum
İzliyorum da, ben nasil mutlu ederim seni
Saatte yirmi kilometre ile
Ustelik her seferinde ayriliyorum.
bu geceki rüyamda, bir sınıf içinde, önce inancımızı sonra da hangi millete mensup olduğumuzu sordular.
- A dininden olanlar?
ve içimizden bazıları parmak kaldırdı. ben mensup olduğum B dini için parmak kaldırırken, yanımda duran o, bana dönüp uzunca baktı. ardından X kökenli olduğum için parmak kaldırdım. hatta bu konuda söz bile aldım.
sınıftan çıktıktan sonra mutlu olmak istedim. bir koluma Y kökenli yakın bir arkadaşımı, bir koluma da A inançlı o'nu aldım. sonra o'nu bir kenara çektim. o kadar soyuttu ki o, çocukken yarattığım hayali arkadaşlar gibi. belki de yoktu. zaten bir zaman sonra, baksana yok o, gitmiş bile, dediler.
nereye buharlaştı acaba.. hangi nesnenin içinde gizleniyor; şu telefon mu, bu gizli mektup mu..
bir netlik bulamadı düşüm.