Mart 31, 2012

"odamın duvarından"

odam güneş alıyor.
ve sürekli havada uçuşan tozları görüyorum.
ne oturduğum yeri değiştirdim
ne balkona çıktım yaz gecesinden beri.
ilk karla beraber yastığımı ayak ucuma koydum.
poşetlenmiş kitaplarımı hâlâ çıkartmadım.
başlamadım resme.
kurduğum tuvali hâlâ kullanmadım.
hangi çekmeceye ne koyduk, bilmiyorum.
yazlık eteklerim kabanlarımla yan yana
askıda.

yarın pili bitmiş saatime pil takar evdekiler.
ben yine aynı yere otururum.
duvarda serinler başım.
tozlar akar gözümün önüne
güneşte.

Mart 24, 2012

passenger: geçme eylemini gerçekleştiren

ne yazmak istesem aklıma yollarda geliyor. yollarda geliyor aklıma, çünkü ömrüm yollarda geçiyor. hergün yaklaşık beş saatimi tıngır mıngır gider iken harcıyorum. gün geldi, kitap okuyarak geçirdim, keyifli yolculuklar geçirmiş oldum; gün geldi, not ala ala makalelerimi okuyup entellektüel toplu taşıma aracı kullanıcısı oldum; gün geldi, iyte yadigarı mp4'ümün kulaklığını takıp şarkılardan fal tuttum. bu geçen zamanlarda nice farklı yaşamsal aktiviteler gerçekleştirebilmek varken ben ve binlercemiz, zamanı noktaların arasını çizmek için kullanmak zorunda kalıyoruz.

keşke şu ışınlanmayı icat etseler.

yol da öyle çelişkili ki; hem yoruyor hem dinlendiriyor. düşünceleriyle başbaşa kalmak zorunda bırakıyor insanı; yorularak düşünüyoruz. ve niye yazmıyorsun, diyorsanız; ben ne yazmak istesem aklıma yollarda geliyor.
teknolojik olarak çağımızın gerisindeyim henüz. aç defteri yaz deseniz, ben de diyorum da fiziksel olarak müsait olamayabiliyorum; kolunu kıpırdatamayacak kadar yorgun olmak dahil...
şikayet ediyorum belki ama sanırım içinde kala kala alışmak gibi bu da. doğmadan evvel bile uzun yolculukların müptelası olmuşum.
kara tutardı, onu bile atlattım.

ilhamı yerinde kullanamayınca da yazamıyorum hâliyle. şimdi ben burada ne yazayım? kardeşimin söylediği gibi; sanal çöplük.. yazan yazana.. bu sanal çöplüğün boyutlarını idrak edecek eğitimi almadım. bu da zihnimde, sanal alemde laf salatalarından oluşan bir sorun algısına sebebiyet veriyor. bunun da yollarını düşünüyorum, cevabı yine yollarda geliyor. türk'ün aklını bilemem ama benimkinin nerde çalıştığı bellice.

sonra neyi saklasam, onlar da yollarda açığa çıkıyor. yollarda nereye çarpsam, hangi sokağın önüne gelsek, gece olunca köşedeki evin içinde buluyorum kendimi. ve ne kadar kabus varsa aynı gece görebiliyorum. gece yolculuğum olabildiğince kısa imiş; tıp öyle söylüyor. başlangıcı ve sonu olmayan yolculuklar zira kendileri.

bir de üst ölçekten bakılmış hâli var değil mi... nerden geldim nereye gidiyorum'culuk. onun kalkış ve varış merkezleri ise başka kimselerin başka yollarının bir parçası.

işte böyle yollarda zamanı yaşatanlara, bize, "yolcu" deniyor; yol-cu. ingliz dili gelip "passenger" diye isimlendiriyor; pass-enger. gramatik olarak yanlış ayırmış olmam kuvvetle ihtimal lâkin diyeceğim şu ki; fiilden üretilen isim güzeldir. "yolcu" fonetik olarak pek benimsenmiştir dilimzde ama sanki daha çok hissetiriyor öteki; noktaları kavuşturamayan, sadece çizgiler olup uzayan yolcuğumu. bu yüzden diyorum ki, passenger'ım ben; geçme eylemini gerçekleştiren.

daha fazla harf tüketmek gelmiyor içimden.
yollar hakkında adam akıllı yazmam gerekiyor belki de; durduğum bir gün.

Mart 05, 2012

beni de böyle kabul edin.

sanki öyle demiyor mu bu çalışma; "beni de böyle kabul edin." henüz rastladım, bir arkadaşımın paylaşımında.
itiraf ediyor:
her yerde ben, varolabilirm. boğaz yumruğu gibi, akıl sürçmesi gibi, gündüz uykusu gibi, bugün ne yapsak gibi. gözüm de boş bakmıyor. iki taşın arasını; zinciri kendi kollarından, dillerinden ve dişlerinden, acılı sis-temlerdeki iki taşın arasını bekleyen sistemsizim. her yere sığarım tam da bundan. her yerde ben, varolabilirim. görüyorsunuz, içinize atmayın. beni de böyle kabul edin.

mavi olsa belki; "beni de böyle kabul edebilir misiniz?" diyecekti.
sarı olsa, ben olacaktım; kırmızıdan önceki sarı.



yeşilden bahsetmiyorum bile. o, bir yalancı.

Mart 01, 2012

saman alevi

alay ediyorsak bir bildiğimiz var. kırılgan adamın zırhı, kendine gülmek biraz.
bunu bilen çok da ya şunu bilen;
öyle bir son yazarsınız ki başını da yakar.