Temmuz 22, 2012

kıskanmak

öyle kıskanıyorum ki
kendi ömrümden bir günü
belki de iki
zorlasam üç olur o ya
ben hiç öyle mutlu olamadım.
ah, içini bilmek isterdim
içinde yazar; o da öyle kıskanır mı
şimdi denemelerim yok değil.
yok, değil...

Temmuz 12, 2012

hakkımda hiçbir şey bilmiyorum

23 yıldan sonra şans gelecekmiş. rivayetini öptüğümün, aslında tek ihtiyacım olan kaşlarımı yukarı kaldırmamayı öğrenmek (3 numaralı bakışımı kastediyorum). 

bu sabah kahvaltısındaki psikolojik çıkarımım; anneciğimin, kardeşim ve ben çocukken gittiğimiz misafir evlerinde yiyip içeceklerimize karşımasının günümüzdeki yansıması olarak, sosyal ortamlarda kişisel bir kararsızlık eğiliminde olmamıza sebep olduğu yönündeydi. bu, sayılı birkaç şey arasındaki kararsızlık da değil; bu herhangi bir kararın net olarak olmayışı. çünkü her zaman, bizden daha iyi düşünecek, bizim adımıza düşünecek birilerinin oluşu; bizim karar verme fiilinden ehliyet almamamış olmamızın ta kendisi.

iyi değilim. bedenim sürekli diğer insanların emirlerini yerine getirmek üzere besleniyor, enerji depoluyor, temizleniyor, yağlanıyor, ballanıyor. eh, iyilik bunun neresinde? kendi başıma toprağın dibinde, toprağı yürümek istiyorum. bütün toprağı, onun yüzeye en yakın olan yerinden, içinden yürüyerek bitirmek istiyorum. nefes ve ışık değil, toprağın ta kendisi etimin ihtiyacı olan. toprağı bitirmeden üzerine çıkmak istemem. soluk almaya hakkım olamaz yerin dibini görmeden. yerin güzel toprağı gözüme dolmadan, göğe yükselmek de istemem, suya düşmek de. gözüm toprak gözü olmalı. sanki toprak beni temizleyecek.

hakkımda hiçbir şey bilmiyorum. kendimi özlüyorum, velev ki parkenin üzerinde hayal kurup resimler karalayan ufaklık benim evladımmış gibi. kendime duyduğum aşkla nefret arasında kimseye ihtiyacım yok. çok bağırdım, sesim kısıldı. bir de nefes alırken acıyor. hem de hiçbir şey güzel olmayacak. çünkü hayallerimden uzak.

Temmuz 09, 2012

laf, kavga, insan

laf

"Bugün bozuk paralarımla konuştum. Bir yumurtayı sütle çarptım, ve kırmızı perdelerime yeşil benekler diktim. Kapı gıcırtısından şarkı sözü türettim, hayata kahve kokulu anlamlar aradım, laf söyleyen balkabağıyım; kastım, kastım kastım..."

taklit yapmaya çalışırken bile özgün oluyorum ya.. neyse, maksadım böbürlenmek değil. bu tarz saçma sapan yazan kızlardan irite oluyorum. eeh, herkesi de ben sevmek zorunda değilim ya. her önüne gelen kızı sevmeyi sevenler sevsin.
sevişin (anasını satayım)

kavga

insanlar kavga ederken karşıtını enlice bir düşünebilse kavga kaliteleri de artacak ki, yaşam kalitesi dediğimiz esas şey kavgaların kalitesidir - düşünün ki en çirkin olduğumuz andaki kalitemiz, duruşumuzdan bahsediyorum -
kavga anında düşünülemese dahi, iyi bir gözlem, biraz empati bile doğru kavga için yeterli olabilir. mesela, söyleyeceğiniz sözleri ve beraberindeki ses tonunu kaldıramayacak bir kimse ile yapacağınız tartışma, hüsranla sonuçlanabilir. çünkü karşınızdaki insan, ağız tadıyla meselenin çözümüne ulaşılmadan küser ve aramızdan ayrılır.
oysa kavga dediğin, tekerrürlü veya değil, yaşandığı an içinde sonucunu bulmalı.
lafı gelmişken, ben kavga etmekten korkarım ve ona bayılırım.

insan

çok fazla insan var. çok kalabalık. çok çirkinin içinde az çirkinler var. güzeller bir var bir yok. ama eninde sonunda çok fazlalar. bu kadar fazla insan ne benim çantalarıma sığar; ne senin hikayelerinde oynar.